Rota: Gökçeören – Çukurbağ
Süre: 7.5 saat
Zorluk: zor
Dün akşam Hüseyin ile Alman yoldaşlar, yolun bir kısmını araçla gitmek üzere anlaşmıştı. Sabah Almanların bir bildiği vardır biz de öyle yapalım dedik ve Hüseyin’in bizi araçla birkaç km ileriye bırakmasını istedik. İyi ki öyle yapmışız yoksa bugün bitmezdi. Yol üzerinde köyden geçmiyoruz ve yanımızda yeterli yemek de yok. Suyu da ancak mataralar boşalınca bulabiliyoruz. Ama yolun başlangıç kısma rahat ve keyifli, orman içinden ilerliyor.
Öğlen molasını çınar altında bir kamelya bulunca veriyoruz ki yanında akan çeşme vaha gibi. Hasman burayı çok seviyor ve yemeğimiz olmadığı halde geceyi burada geçirmeyi teklif ediyor, gerekirse yemek bulabileceğini ve hatta kurbağa çevirme yapabileceğini iddia ediyor. Ona inanmakla birlikte yine de yemek konusunda seçici davranıp devam etmek istiyorum, kısa bir münakaşa sonrasında da devam etmeye karar veriyoruz. Yemek neredeyse biz de orada olalım.
Yolun devamında biraz zorlanıyoruz, özellikle Çukurbağ işi, zeminin taşlık olmasından dolayı ayaklarımızı epey zorluyor ve bir de üstüne yağmur yağıyor. Çukurbağ’a akşam 7.30 da varıyoruz ve ilk gördüğümüz pansiyona – Dede pansiyon- kendimizi zor atıyoruz. Dede eşinin hastalığından sebep İstanbul’dan buraya yerleşmiş, sonra da pansiyon açmış. Karnımızı doyurup dedeyle sohbet ediyoruz ki sohbeti pek tatlı, pansiyonun yardımcısının köpeği boncuk da bizim için geceyi yanımızda geçiriyor. Çikolata hastası bedbaht bir köpek boncuk. At tepmiş dişini kırmış, zehirlenmiş, araba çarpmış… Ama hala evin güvenliği ondan soruluyor.
Biz Çukurbağı çok sevdik, muhtemelen Dede’yi sevmemizin de bunda etkisi büyük. Hatta yürüyüşü bitirdikten sonra tekrar gittik, tekrar kaldık. Dede bizi hatırlamadı ama canı sağ olsun 🙂