Rota: Çukurbağ – Kaş – Limanağzı
Kahvaltı için sabah 8 de kalkmayı başardık ama Dede pansiyondan kolay ayrılamadık. Burada bizi çeken, huzur veren bir şeyler var ve ayrılmak bizim için hiç de kolay olmadı. Kahvaltıyı sincap ve kuş izleyerek yapmak bize her zaman nasip olmadığı için tadını çıkarıyoruz. Veeee tabiki geç kalıyoruz, güneş de tepemizde ihtişamla parlıyor. Bizim ayaklar da dün biraz zorlanmış, falakadan çıkmış gibiler. Hem sıcaktan hem de ayaklardan gözümüz yürümeyi kesmiyor. Çok şükür ki; pek sık olmasa da Çukurbağ’dan Kaş’a dolmuş olduğunu öğreniyoruz ve yürüyüş yerine bunu tercih ediyoruz. Öğlen 2 dolmuşuyla Kaşa geçiyoruz, önce kamp için yiyecek alışverişi yapıyoruz sonrasında da tıka basa yemek yiyoruz. Yürüyüş boyunca normalden kat kat fazla yemek yedik, doymak bilmedik adeta.
Yemek sonrası Kaş’a veda ediyoruz ve bizi Limanağzı’na götürecek tekneye biniyoruz. Bugün, yöremizdeki toplu taşıma araçlarını tanıyalım günü çünkü 🙂 Tekne de püfür püfür, bir o yana bir bu yana yata yata geçiyoruz Limanağzı’na. Yol boyu da denizin berraklığı insanı mest ediyor. İndiğimiz mekanda – Nuri’s Beach Bungalow- önce çadır kurmamıza sıcak bakmadılar; normalde ücretsiz çadır kurulmasına izin veriyorlarmış da zaten çok çadır varmış, bize yer kalmamış. Pek inandırıcı değil ama istemeyebilirler elbette. İyi madem biz de biraz yürür bir kamp yeri buluruz diye devam ederken, başka bir personel ‘kalın ya bir şey olmaz’ deyince, burada kalmaya karar verdik. Tabi bu kararda denizin çekiciliğinin de azcık payı var.
Denize girmek güzel tabi, sıcak yemek yiyebilmek de ama burayı bizim için anlamlı yapan tanıştığımız kişiler; personelden Görkem ve Mete’yle tanışıyoruz. Gece de sohbetimiz devam ediyor, muhabbete bizim gibi yakın zamanda istifayı basmış bir bilgisayar mühendisi daha dahil oluyor ki gece onun enerjisiyle daha da unutulmaz daha geliyor.
Bugün çadır kurmaya üşendik, zaten ‘sıcak olur gerek de yok’ dendi. Biz de geceyi bir locada tulumlarımızda yıldızları izleyip, dalga sesleriyle sonlandırıyoruz.