Rota: Yukarı Beycik – Tahtalı Zirve
Aylar öncesinde bu rotayı yürümeyi planlayarak Beycik’e gelmiştik amma velakin Beycik’te yaşamaya karar verince planımız azıcık ertelenmişti. Nicedir aklımızda olan rotayı artık yürüyelim dedik, havanın bulutsuz olması için biraz bekledik, azıcık da işler yoğundu onları biraz toparlayalım derken oldu 7 Kasım Salı. O zaman gün bugündür, başlayalım yürüyüşe. İlk kez Likya yolunda evimizden çıkarak evimize dönücez, bu bir lüks bence de 😉
Uzun süredir ertelediğimiz ve rota da biraz zorlayıcı olduğu için oldukça heyecanlıyız. Güne erken başlamak da biraz bizi zorluyor ama gün doğumunun tüm kızıllığı ile evi doldurması ve bu manzarada kahvaltı yapmamız keyfimizi yerine getiriyor. Hatta o kadar sevdik ki bu saatleri, yürüyüşten sonra gün doğumuyla uyanmaya başladık.
Arabayla köyün üstüne kadar çıkıyoruz ve saat 8.15 de yürüyüşümüze başlıyoruz. Rota sürekli çıkış halinde devam ediyor. İlk başta tali yoldan bir süre devam ediyoruz (yaklaşık yarım saat), sonra ormanın içine dalıyoruz. Bir yarım saat kadar sonra da Göl diye adlandırılan ama küçük bir kuyu harici suyun olmadığı düzlüğe varıyoruz. Buradan su takviyesi yaparak çıkışa devam. Bir süre daha çıkınca bizi hoş bir sürpriz bekliyor, kütüklerden yapılan bir sehpa ve tabureler. Bu dinlenme ortamını kaçırmamız mümkün değil tabi ki. İlk defa sonbahar da yürüyüş yapıyoruz ve doğa muhteşem bir renk cümbüşü sunuyor. Yeşiller, kırmızılar sarılar her yerde ve ağaçlara vuran çok tatlı bir gün ışığı var. Manzara o kadar güzel ki, ritmimizi bozuyor sürekli biraz da şurada oturalım aman bunu da kaçırmayalım dedirtiyor.
Bir süre sonra ağaçlara asılmış seatosky yazılarıyla karşılaşıyoruz ki bizim çok işimize yaradı, Likya yolu bu rotada ikiye ayrılıyor; biri Kuzdere köyüne diğeri de Tahtalı zirveye çıkıyor. Bu ayrımı nerede yapmamız gerektiğini düşünmeden seatosky bayraklarını takip etmeye başlıyoruz. Ağaç çizgisinin bittiği noktaya toplamda 3.5 saatte varıyoruz. Bu noktada kamp yapılabilecek düzlükler mevcut. Biz geçerken de kalabalık bir kamp grubu vardı, elbette yabancı turistler. Sonrasında zirve tırmanışı başlıyor, oldukça dik nefesimizi kesen bir kısım burası. Koşarak bu yolu giden arkadaşları ayakta alkışlıyorum. Tırmanış sırasında zirveden dönen birkaç kişiyle daha karşılaştık, bilin bakalım Türk var mı aralarında 😔
Zorlu tırmanışımız 2 saat sürüyor ve bizi gerçekten bitiriyor. Ama değdi mi değdi, manzara muhteşem, kendimizi zorlayıp buraya yürüyerek çıkmanın verdiği haz bambaşka. Çıkacaksanız aklınızda bulunsun tepe noktası oldukça soğuk, biz eldiven almadığımıza pişman olduk. Zaferimizin biraz tadını çıkarıp sonrasında midemizin sesini dinleyerek yemek yiyoruz. Teleferiğin içindeki restoran epey tuzlu ama alternatifin olmadığı yerde yapacak bir şey yok. Karnımız doydu, yumuşak koltukta da dinlendik, hedefte geldiğimiz yoldan dönmek var. Biraz dışarıda oturuyoruz, terasa çıkıp vedalaşıyoruz Tahtalı’yla ve bacaklara kuvvet inişimiz 14.30 da başlıyor.
İniş çıkışa göre çok daha kolay ama bu demek değil ki bacaklarımızı zorlamıyor. 1.5 saatte ağaç çizgisine varıyoruz hem de hiç mola vermeden 😌 Burada kısa bir mola verip doğru yolda mıyız diye kontrol ediyoruz ki Kuzdere yoluna girmişiz. Neyse ki erken farkına varıp kısa bir yürüyüşle doğru yola giriyoruz, sehpalı noktada ve Göl’de mola vererek saat 18.45 de köye varıyoruz; yoldan adaçayı toplamayı da ihmal etmiyoruz tabii. Neyse ki hava çok da kararmadan arabaya ulaşmayı başardık. Uzun süredir bu kadar yorulduğumu hatırlamıyorum, vücudumun her noktası isyan ediyor şu anda. Ama ilginçtir, bir iki saat daha yürümek zorunda olsaydık, muhtemelen onu da yürürdük. 🤔