Rota: Alınca – Gey – Bel – Belceğiz
Süre: 7 saat
Zorluk : orta
İşte bizim şimdilik en uzun yol aldığımız gün. Sabah çok da oyalanmadan yürüyüşe kaldığımız yerden başlıyoruz, önümüzde dik bir iniş var ve bu bizi biraz yavaşlatıyor. Çünkü yolda karşılaştığımız amcanın da dediği gibi dikkatli olmalıyız yoksa, ‘taşlar bir anda adamı yere oturtuverir’ 😧. Suyu nerede bulacağımızı da söyledi sağ olsun, çünkü dün gece kampta suları tüketmiştik.
Dünkü hedefimize öğlen ulaştık ve karnımızı bir güzel doyurduk. Köye girişte kısa bir otostop (ilk traktör yolculuğumuz), yemek yediğimiz yerdeki duş ve uyku teklifleri, Gey köyü insanının iyiliğini bize ilk anda anlattı. Yemek hazırlanırken Alman yoldaşlar da geldiler, melemeni ilk kez orada yediler, herhalde yol boyunca bu yemeğe alışmışlardır 🙂
Biraz dinlendik, karnımızı leziz ev yemekleri ile doyurduk ve Ömür’ün fıskiyesinin tadına da varınca artık bizi kimse tutamaz, istikamet Bel köyü. Belde kısa bir su molası sırasında yoldan turist çevirmeye çalışan iki teyzeyle karşılaşıyoruz. Birinin pansiyonunun adını Kate koymuş zaten yol boyunca nereye gitsek adını duyuyoruz Kate’in. Neyse ki Alman yol arkadaşlarımız köye giriş yapınca ilgi dağıldı biz de Belceğiz yokuşuna vurduk kendimizi.
İşte bizi en çok etkileyen yer ve adam. Halil amca köyde yaşayan tek kişiymiş, çok naif biri, tanışma şansı yakaladığımız için çok mutluyuz. Köyde elektrik yok, su da sarnıçtan alınıyor. Gece denize karşı çadırımızda kaldık. Çay yapan ablaya yetişiriz diyorduk ama olmadı, gözleme yemek hayal oldu. En azından onun malzemeleriyle çay yapabildik ☕️ ve çay eşliğinde Halim amcayla uzun uzun sohbet ettik.