Trevit (rakım: 2350) -> Cofrun -> Trevit
Sabah güneşi çok iyi geldi ama ineklerin saldırısı pek hoş değil. Can’ın çadırını üç ineğin sarmasıyla savunmaya geçip çadırları topluyoruz. Dün geceden kalan kullanmadığımız odunları çobana götürdüğümüzde bize yeni yaptıkları kaymaktan veriyor. Biz de menümüze taze kaymağı ekleyip kısa bir kahvaltı yapıp, sonrasında yola koyuluyoruz.
Hedefimiz yakındaki Cofrun gölüne çıkıp akşam da Elevite inmek. Gölde çadır kurmayacağımız için tüm yükü taşımayalım, çoban amcaya bırakalım diyoruz ama çoban evde yok. Onun yerine bacası tüten Müzeyyen Ablaya gidiyoruz. Biraz sohbet edip tarif alıyoruz.
İki saat diye çıktığımız, ciğerlerimizi zorlayan yolculuk üç saat sürüyor ve beni tüketiyor. Yolda çobanlarla karşılaşıyoruz, at yolunu kullanmamızı tavsiye ediyorlar ama o yolu bir türlü bulamıyoruz. Yolun düzlük kısmı tırmanışa döndüğünde bir ana&oğulla karşılaşıyoruz, gölü çok övüyorlar, onlar olmasa pes edebilirdim.
Can gölden pek etkilenmedi, Hasan mest oldu vurdu kendini daha yukarıya, kara kadar çıktılar. Bense buz gibi suya ayaklarımı sokmakla yetindim, sonrasında halı gibi çimenlerde yürümek keyifliydi doğrusu. Sonra da birbirinden güzel, hayal bile edemeyeceğim çeşitlilikteki çiçeklerin fotoğrafını çektim.
Göl çok yüksekte olduğu için hava da oldukça soğuk, çok da oyalanmadan dönüş yoluna geçtik. Neyse ki dönmek daha kolay, kısa bir yemek molası verip 1.5 saatte köye varıyoruz ve soluğu Müzeyyen ablada alıyoruz.
Oldukça yorgunuz, üstelik güneş çaktırmadan bizi bir güzel yakmış. Gözümüz Elevite yürümeyi pek kesmiyor ama bir gece daha çadırda kalmak çok daha kötü bir seçenek bizim için. Umudumuz otostop çekebilmek. Müzeyyen abla karşıdan gelen bir araç görünce, apar topar yola koşuyoruz ama maalesef araba dolu ve binemiyoruz.
Çantaları düzenlemek için çimenlere oturuyoruz ve bir 5 dk sonra Müzeyyen abla yanımıza geliyor. Çadır kuracağımızı düşünmüş kıyamamış bize, köyde bir misafirhane olduğunu söylüyor, nasıl kalınır anahtarı kimdedir arayışımız başlıyor. Misafirhanenin kapalı olduğunu ama kalabileceğimiz bir konteyner olduğunu öğreniyoruz (köy de köymüş ha) Konuşma sırasında Emine Abla ‘bizde kalın’ diyerek yüreğimizi ısıtan bir teklifte bulunuyor. Babasıyla birlikte kalıyormuş, Canla birlikte babasının da olurunu almaya eve gidiyorlar. Can’ın dönmesiyle umutlarımız gerçekleşiyor ve sıcak bir ev yüzü görebiliyoruz.
Emine abla oldukça neşeli bir insan, keyifli bir akşam geçirdik birlikte, üstelik Hasan’ın sayıkladığı mıhlamayı da yedik. Babasıyla birlikte İstanbul’da yaşıyorlarmış, amca aşçıymış. Herhalde o yüzden yemeğin nasıl yapılacağı konusunda biraz hassas. Gece erkenden yatıyoruz ve son zamanların en tatlı uykusunu uyuyoruz 😴